banner175
Sen çok yaşa Şinasi Amca
Al Jazeera Türk’ten Güray Evin, gurbetçi Şinasi Durusoy’un kendi köyüne getirdiği suyun öyküsünü haberleştirdi:
 
 
“Su olmayan yerde hayat olmaz… Su, en güzel nimet. Ekmeksiz yaşarsın ama susuz yaşayamazsın… Su demek, o. Biz buna hanımla beraber karar verdik. Dedik ki, en güzel hayır bu.”
 
Bu sözlerin sahibi Şinasi Durusoy, kendi ifadesiyle üç-beş yıl kalıp dönmek niyetiyle gittiği Paris’te, eşi Zehra Durusoy ile 35 sene terzilik yaptı. İki yıl önce de Paris dönüşü yerleştiği İzmir’den, memleketi Denizli, Buldan’a döndü. Durusoy çifti kendilerini hayır işlerine adadı. Şinasi Durusoy, eşi Elif Zehra Durusoy'un da doğup, büyüdüğü Sarımahmutlu köyünde yıllardır süren içme suyu sorununu çözmek istedi. Köyün sakinleri, içme sularını çevre köylerden veya kuyulardan karşılıyordu. Köyün altı kilometre uzağında Kocagöl Yaylası’nda su bulundu. Analize gönderilen suya, ‘içmeye uygundur’ raporu verildi. Rapor alındıktan sonra yaşananları Durusoy şöyle anlatıyor:
 
“Doksan metrede suyu bulduk. Yüz altmış metrede daha kuvvetlendi. Şimdi doksan metreden çekiyoruz. Suyun çıktığı yaylada elektrik olmaması, köye ulaştırılmasındaki en büyük engeldi. Güneş enerjisinden faydalanmaya karar verdik. Yaylaya 24 panelden oluşan bir sistem kurduk. Bu sayede motoru çalıştırıp suyu çekebiliyoruz. Yaylada yaşayanlar da telefonlarını ve ışıklarını burada şarj edebiliyorlar.”
 
Çıkarılan suyun köye ulaştırılması da kolay olmadı. Yayla ile köy arasında altı kilometre mesafe vardı. Su, tarlaların altından borularla köy meydanına ulaştırılacaktı. Bazı köylüler, su borularının arazilerinden geçmesini istemedi.
 
“Suyu geçireceğimiz boruların da Avrupa standartlarında olmasını istedik. Köyün gençlerinin de yardımıyla çalışmaya başladık. Arazi engebeli olduğu için iş makinalarının çalışmasına engeldi. Mesafenin çoğunu insan gücüyle kazdık. Epey de zahmet çektik. Üç yere çeşme yaptırdım. Biri suyun çıktığı kaynağın başına, ikincisini köy meydanına, sonuncu da köyün çıkışında.”
 
Belinden ve ayak damarlarından üç ameliyat geçiren Şinasi Durusoy, on iki yıldır koltuk değneği kullanıyor. Bundan sonra paraya ihtiyacı olmadığını, eşiyle beraber aldıkları maaşın kendilerine yettiğini söyleyen Durusoy, gayesinin insanları birbirine bağlamak olduğunu belirtiyor.
 
“Ben köye gittiğim vakit, kendi evime gitmiş gibi oluyorum. Çünkü hepsi tanıyor beni. Her ev benim gibi. Hiç gönül kibir yok onlarda. Bende de yok. Karnım aç desem hemen sofra açarlar. Bu yeter işte insana. Ben insanlara karşı bir iyilik yaptığımı hissediyorum. Kalbim rahatlıyor. Yani hiç geriyi düşünmüyorum, ileriyi de düşünmüyorum. O günü yaşıyorum.”
 
“KÖYLÜLER TOPLANDIK, KURBAN KESTİK”
Fadime Akın, ailesiyle birlikte Kocagöl Yaylası’nda hayvancılık yapıyor. Yılın altı ayı, yaylaya kurdukları çadırlarda yaşıyorlar. Akın, birkaç ay öncesine kadar içme suyunu kuyudan çekip, bidonlarla taşıdığını anlatıyor.
 
“Ben 10 yaşımdan beri burada malları güdüyorum. Yağmur yağarsa göllerimiz dolar, taşardı. Ama sonraları kurak oldu. Tenekeyle eşeklere bir heybe atıp, ineklerimizi suluyorduk. Köye dönüşümüzde de bir kuyu vardı. Oradan tatlı su getiriyorduk. Şinasi ağabey çok sağolsun, buradan su çıkarttı. Yıllar sonra köye getirtti. Sevincimizden başında mevlüt ettik başında. Köylüler toplandık, kurban kestik. Evde yemek, çamaşır, içme suyu olarak kullanıyoruz. Soğukluğu da var. Zehra ablamız da, Şinasi ağabeyimiz de sağolsunlar, cennette yaşasınlar.”
 
“MERKEPLERLE TAŞIDIĞIMIZ SU, ŞİMDİ EVİMİZİN ÖNÜNDE”
 
Yetmiş dört yaşındaki Havva Babacan, çocukluğundan bu yana Sarımahmutlar köyünde yaşıyor. İçme suyunun sıkıntısını yıllardır yaşayanlardan biri. Babacan, şimdi işlerinin kolaylaştığını anlatıyor.
 
“Evvela kuyudan çekiyorduk. Sonradan tulumba yaptılar kuyuların başına. Suyu merkeple taşıyorduk. Ben yaşlandım. Gençler gidiyorlar bana da getiriyorlar. Allah razı olsun. Bu çeşmenin başına geliyoruz beş kiloluk bidonlarla. Alıp alıp içiyoruz. Şinasi amca suyu getirince rahatladık. Şimdi çayı da bu suyla yapıyoruz. Allah razı olsun. Daha nası diyeyim, ona yardımcı olanlardan da Allah razı olsun.”
 
 “SUYU DAMLA DAMLA KULLANIYORUZ”
 
Çamali köyünden gelin olarak gelen Songül Güner, ilk zamanlar içme suyunu uzaklardan taşımak zorunda kaldığı için çok zorlandığını anlattı.
 
“Bizim köyde çeşmeleri açtın mı, buz gibi su akar. Burada içme suyu çok uzaktan geliyordu. Motoru, eşeği olan alabiliyor, getirebiliyordu. Olmayanlar imece usulü, birbirine bidon veriyor, alıp geliyorlardı. Çok zorlandım sudan ötürü. Şimdi evlerimize kadar geldi, iyi oldu. Yapanın elleri, kolları dert görmesin.  Şehir insanı suyun kıymetini bilsin. Köy yerlerinde, sulak olmayan yerlerde suyu kadınlar elleriyle getiriyorlar. Suyun kıymeti bizim için çok değerli.”
 
150 BİN LİRA HARCANDI
 
Muzaffer Can, Sarımahmutlu köyü muhtarı. "Eskiden çevre köylere gidip, su taşımak zorunda kalan insanlarımız, şimdi çok rahatladı." dedi.
 
“Köyümüze yirmi sene önce Köy Hizmetleri tarafından, Burçak ovasından çıkarılan su getirildi. Ancak bu su çok sert ve kireçli olduğu için içmeye uygun değildi. Çay bile yapamiyorduk. Şinasi amca geldi ‘İlla ben köye bir su getireceğim’ dedi. İçme suyu olarak otuz-kırk  senedir merkeplerle dışarıdan getirdiğimiz suyu mahallemize, meydanımıza getirdi. En az 150 bin lira masraf yaptı. Köyüm adına ben çok teşekkür ederim. Köylümüz zaten memnun. Şinasi amcaya diyecek bir halimiz yok. Dış köyler dahi gelip su alabiliyorlar.”
 
 

Kaynak: Al Jazeera
banner209
Anahtar Kelimeler
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Büyükşehir damızlık koç ve teke dağıtımı...
Denizli Büyükşehir Belediyesinin küçükbaş hayvancılık yapan üreticilerin sürülerinde kalite ve verimin...

Haberi Oku